Sağlıklı Vücut

Sağlıklı Vücut

4 Ağustos 2011 Perşembe

Dünyanın En Önemli Tribünleri

Dünyanın En Önemli Tribünleri Tribün demek bir yaşam biçimi demektir..Kombineyi cebe indirip her maç stadda olmaktan farklı bir şeydir tribün insanı olmak..Kız arkadaşını sevmediğin kadar takımını sevmek,hayatından ailenden dostlarından kısacası her şeyden vazgeçebilmektir..Gerekirse tribünün için ölebilmeyi göze alabilmektir..Hatta rakip tribünlerin iyi olmasını istemektir..

Tribün nedir,kültürü nedir anlatmaya kalksak sayfalar dolusu yazı yazmamız gerekir..Sizlerle paylaşmak istediğimiz şey biraz farklı..Liverpool,Milan gibi takımların tribünleri dünya çapında şöhrete sahiptir..Ancak bu şöhret tribünlerin başarısından değil takımların popüleritesinden kaynaklanmaktadır..Sizlere bu topicte dünya tribün aleminin gerçek anlamda en büyüklerini en iyilerini tanıtmaya çalışacağız.. Okuyacağınız yazıda gerçekten en büyük olanları tanıyacaksınız..Ve gerçekten holiganizmi hayat felsefesi olarak seçenleri..

İşte karşınızda dünyanın en büyük tribünleri..

AEK(Yunanistan)-->Original 21



Kendisi de bir AEK taraftarı ve futbol takımında 8 yıl boyunca forvet oynamış olan Demis Nikolaidis günümüz futbolunda takım aşkının en büyük sembollerinden biri haline geliyor.

Atletico Madrid'deki kariyerini yarıda bırakıp klübüne kötü günlerde destek olmaya çalışan Demis, klübünün hisselerini satın alarak şampiyonluk hedefiyle lige başlamış ve binlerce AEK taraftarını stadyumlara sürüklemiştir.

Bu sezon olimpiyat stadında oynanan maçlarda, seyirci sayısı ona ve takıma olan inancın göstergesidir.

Taraftarlığın da ötesinde. Original 21

AEK'in taraftar profili, diğer takımlara göre farklılıklar gösterir. Yunanistan'ın bu en büyük taraftar organizasyonunun başlangıcı 30 yıl öncesine uzanır.

1975 yılının ortalarında, bir kısım taraftar hem deplasman maçlarında organize olabilmek hem de maddi açıdan güçlenebilmek amacıyla ilk taraftar klübünü kurarlar. Amaç, taraftarlar arasında dayanışmayı arttırmak ve takımı her nerede olursa olsun takip etmektir. İsim olarak stadyumlarının kapısını seçerler: Gate 21.

Bu arkadaş ve taraftar grubu, bugün de halen süregelen hayallerimizi de oluşturmaya başlar zaman içerisinde.Atina'da Agios Nikoleas'ta biraraya gelen bu grup, tüm dışlanmalara rağmen, yavaş yavaş dünya çapında güçlü bir organizasyon için ilk adımları atarlar. Klüp onlar için artık hayatlarının ortak noktasıdır.

1982 yılına gelindiğinde taraftarlar, kuruluş amaçlarını gözden geçirirler ve aslında ilk kuruluş evresindeki ideallerinden saptıklarını farkederler.

Taraftarlar Klübü'nün takımı maçlarda desteklemekten çok kişisel çıkarlar için çalıştıklarını gördüklerinde şüphelerinde haklı olduklarını anlarlar ve yenilenme ihtiyacı hissederler.

Onlar için AEK'i desteklememek daha da kötüsü kişisel çıkarlara hizmet etmek imkansız gibidir.

Bu amaçla ilk kuruluş aşamasındaki ideallerini gözden geçirip, "original" fikirlerine dönüş yaparlar ve bugün de bildiğimiz Original "Gate 21" ortaya çıkar.

Original 21 taraftar grubu fikirleriyle bir kez daha canlanır. Bütün dışlanmalara ve nefrete rağmen Original 21 ona inananların hayat tarzı haline gelir. Artık AEK nerdeyse Original 21 oradadır.

Zanora caddesindeki büroları onların ilk hayallerin gerçekleşmesindeki ilk adımdır. Nea Filadelfia tadyumunun Skepasti tribünün bir köşesinde toplanan hayalperest gençlerin evi olur burası.

İşte AEK tribün liderinin ağzından Original 21';

"Zonara caddesindeki büromuzdan sonra birçok insanın rahatsızlığına rağmen varlığımızı halen sürdürüyoruz. Birçoğu için Panathinakos stadına sadece 200 metre uzaklıktaki bu yerde varlığımızı sürdürebilmek imkansız gibiydi.

Ancak orada toplandığımız hergün bizi daha güçlü kılıyor, daha çok biraraya getiriyor.

Çok kısa bir sure sonra, başka bir hayalimizi daha gerçekleştirip Leoforos Alexandras bulvarında yeni bir merkez daha açabildik.

Burası da Panathinakos stadyumuna oldukça yakın biryerde bulunuyor. Merkez haline getirdiğimiz bu yerde ideallerimiz oluşuyor, hayallerimiz gerçekleşiyor birer birer.

Tüm bu başarılarımıza, takım sevgisiyle sürüklendiğimiz bu uğraşlara nefretle bakan, temsil ettiğimiz ideallere karşı çalışan herkese tutkununun ve inancın gücünü gösteriyoruz burada ve dünyanın her köşesinde.

AEK felsefesini sonsuza kadar yaşatabilmemiz dileğiyle."

Boca Juniors(Arjantin)-->La Dolce



İngiliz gazetesi The Observer'ın, Seyretmeden ölmemeniz gereken 50 spor olayı arasında 1. olarak gösterdiği Boca Juniers ve River Plate rekabetini ülke gazeteleri maçın oynanmasına 1 hafta kala manşetlerine taşımaya başlar. Superclasico adı verilen rekabet bir zengin-fakir çekişmesiyle başladı.

İki kulüpte Buenos Aires'in gelir seviyesi düşük La Boca bölgesinde kurulmuştur. Ancak 1938'de River Plate Arjantin'de zengin kesimin oturduğu Nunez'e taşınınca ezeli düşmanlık ve rekabet başlamış oldu. Boca taraftarlarını çalışan kesim ve göçmenler oluşturur. River taraftarının büyük bir çoğunluğu yüksek kesimden Buenos Aires sosyetesinden gelir. Taraftarlar birbirlerinden tam anlamıyla nefret eder. Öyle ki 1993 yılındaki yaşanan bir olay hafızalara kazınır: Boca Juniors rakibi River Plate'a 2-0 yenildi. Stadın çıkışında Riverli iki taraftar kurşunlanarak öldürüldü. Genç bir Boca taraftarı stadın duvarına "Şimdi maç berabere,Yani 2-2 " yazdı.

Arjantin'in başkenti Buenos Aires'te Boca Juniors taraftarlarından birine ölüm döşeğinde son arzusunun ne olduğu sorulduğunda cevabı şöyleydi: "Tabutumu rakip takımın bayrağına sarın." Hayatı boyunca daima River aleyhine tezahürat yapmış olan bu adam rakip takımın bayrağına sarılı olarak gömülmek istiyordu. Son nefesini verirken şunları mırıldandı: "Bizimkiler, ötekilerden biri geberdi diye sevinsin."

super clasico’da her taraftar (hincha), tribündeki kalabalığın (hinchada) organik bir parçasıdır. “ben” değil, “biz” vardır. bireysel kimliklerinden sıyrılır arjantinli tribünde. söylenen bir tezahüratın, tribünün önünde dalgalanan bayrağın, ellerin üzerinde yükselen bir flamanın arkasında tek yürek olunur, “omuz omuza” durulur. maç kaybedilse de kazanılsa da stad hemen terk edilmez. boca’nın “the 12” taraftar grubu sahalarında kaybettikleri river maçlarında ekstradan yarım saat daha kalırlar tribünlerde. river’ın sahada kazandığının karşılığı tribünde dinmeyen tezahüratla eşitlenmeye çalışılır
super clasico’lar öncesinde sahada şova yer yoktur. tribünler 5 saat önceden dolar ve “oyun” orada başlar. saha yemyeşildir takımların çıktığı ana kadar. sonrasında bir arjantin geleneği sahne alır. konfetiler, tuvalet kağıtları, teyp bantları fışkırır tribünlerden. (bu bir tribün şovudur, avrupa’da örneğine yakın zamanda rastladığımız maçı geç başlatma eylemi ile benzerlik taşımaz...) boca ve river taraftarı bu şovu hiçbir zaman bir arada yapmaz. maç başında boca’lıların konfeti şovuna, river’lılar ikinci yarı başında karşılık verirler. la bombonera’daki maçlarda en ateşli taraftarlardan biri locasından sarkıttığı göbeğiyle tribünleri selamlayan maradona’dır.

Boca taraftarının korkak olarak nitelendirdiği River taraftarına taktığı isim "gallinas" yani tavuk.. River taraftarı ise fakir bölgede yaşadıkları için Boca taraftarına "los puercos" yani "domuzlar" der. 298 maçlık rekabette üstünlük 113'e 92 Boca Juniors'tadır. Ayrıca Boca Maradona'yı River ise Alfredo di Stefano'yu dünya futboluna hediye ettiler.

Bunu da ekliyim:

River Plate en büyük taraftar grubu:
los borrachos del tablon: river plate'in en piskopat tribünüdür tribünün lideri william schlenker isimli kel bir vatandaştir, Yaklaışık 1 yıl önce kavganın dozajını ayarlayamayınca river plate'in sahasi 5 mac kapandi, william kardeşe de tribün yasagi geldi..

Boca'nın ise
la doce: .. onlarında lideri rafa diye kır saclı bir elemandir. bunlar tribünlerde kanarya kafası koparır, la doce'liler tavuk keser.. hayvan sevmezler,

Livorno(İtalya)-->Brigate Autonome Livornesi (BAL)/Livorno Otonom Tugayları



Livorno, Toscana bölgesini Pisa ve Grosetto şehirleri ile birlikte Akdeniz’e bağlayan, Batı İtalya’nın liman kentlerinden birisi. Bu coğrafi tanımın yanısıra kent, İtalyan işçi sınıfı tarihinde saygın bir yere sahip. Palmiro Togliatti, Toscana işçilerinin grevlerini ve yenilgiye uğramasına rağmen anti-faşist direnişlerini, 1922’de yayımladığı “Faşizm üzerine dersler”de saygı ile anmaktadır.

Yakın zamana kadar, özellikle ülkemizde, bölgenin ve şehrin ilerici tarihsel geleneği üzerine pek fazla bir bilgiye sahip değildik. Ne zaman kadar? 12 Aralık 2005’de oynanan ilginç bir futbol karşılaşmasına kadar. O gün, bir çoğumuzun İtalyan 1. futbol ligi Serie A’daki varlığından bile habersiz olduğu Livorno takımı ile, ırkçı-faşist taraftar topluluğuyla ünlü başkentin Lazio takımı futbolun yeşil çimlerinde karşı karşıya geldi. Sahadaki savaşı skor olarak Livorno kazandı. Ama tribünlerde de savaş vardı; Livorno taraftarları zaferi Lazio’nun faşistlerinin kafasında meşaleler yakarak kutladı!... Bir anda bütün Avrupa tribünlerinin ve anti-faşistlerinin gözleri, bu mütevazi liman kentine, futbol takımına ve taraftarına çevrildi; kimdi bu yürekleri kızıl, gözleri kara insanlar?

Ondan sonra, internet ve matbuu basın üzerinden Livorno şehrinin ve insanlarının hayranlık uyandıran geçmişi açığa çıktı. Ve öğrenildi ki, İtalyan Komünist Partisi 1921’de bu şehirde kurulmuş. Futbol takımının taraftar lokalinin ismi de tesadüfi (!) olarak 1921’dir. Öğrenildi ki, bu tribünlerde Stalin’in doğum gününü kutlayan pankartlar açmak, sosyalizmin ve anti-faşist savaşın anısını canlı tutmak sıradan bir görev haline gelmiş. Öğrenildi ki, şehrin futbol takımı 2004 yılında, 55 yıl aradan sonra yeniden 1. lige çıktığında, taraftarın kutlama etkinlikleri içinde neo-faşist partinin şehirdeki lokalini yakmak da varmış. Öğrenildi ki bu tribünler, geçen sene Nasıriye’de ölen 34 İtalyan askeri için saygı duruşu yapmayı reddetmiş. Bütün İtalyan stadyumlarında o saatte saygı duruşu yapılırken, Livorno’nun maçlarını yaptığı Armando Picchi Stadı o gün, “Nasıriye, Nasıriye” tezahüratları ile çınlamış. Bu çılgınca görünen, ama komünizmin nasıl her türlü milliyetçi önyargıyı reddederek mazlumdan ve haklıdan yana bir ahlaka sahip olduğu hatırlatan duruşun, İtalya’da onlara ne kadar düşman bir cephe yarattığını tahmin etmek zor değil. Ama şu ana kadar görüldü ki, Livorno şehri ve tribün müdavimleri, onlara sadece onur verecek bu düşmanlığı önemsemiyorlar. Nitekim geçtiğimiz aylarda UEFA Kupası’nda İsrail’in Maccabi Haifa takımı ile oynadıkları maçta da, siyonizmin Filistin topraklarındaki katliamlarına tepki olarak stad, Filistin bayrakları ve Filistin’e destek pankartları ile donatılmıştı.Livorno takımının ve şehrinin artık kendisi kadar ünlü bir taraftar grubu var: Brigate Autonome Livornesi (BAL)/Livorno Otonom Tugayları. Ve onların öcülüğünde her Pazar Livorno tribünleri orak çekiçli bayraklarla, kapitalistlere ve onların faşist uşaklarına meydan okuyan pankartlarla süsleniyor. Ancak, Avrupa tribünlerinin komünist ve anti-faşist gençlerinin dikkatini, hayranlığını ve tezahüratlarını kazanan bu grubun başının, bu ünle birlikte derde girdiği anlaşılıyor. İtalyan burjuvazisi bu duruma daha fazla tahammül edemedi; 500 taraftarına stada giriş yasağı getirilmesi yetmezmiş gibi, yakın zamanda da provokasyonlarla bazı taraftarları tutuklandı. Bu nedenle grup kendini, söylemde de olsa feshetmiş görünüyor. Tribünlerdeki bu anti-faşist hava, saha içinde de karşılıksız değil. Artık uluslararası anlamda da birçok taraftarın sevgilisi, bir liman işçisinin oğlu olan takım kaptanı Cristiano Lucarelli, aslında çok daha önceleri dikkatleri çekmişti; 21 yaş altı milli takımının maçında, attığı gol sonrası formasını çıkarıp altındaki Che Guavera tişörtünü gösterdiği ve bu nedenle milli takımdan uzaklaştırıldığı zaman… Şimdilerde ise, Livorno forması altında attığı gollerden sonra sıktığı yumruğuyla tribünlere koştuğunda, artık onbinlerce demekten çekinmeyeceğimiz hayran kitlesi onunla daha da bir coşuyor. Futbol spikerlerinin deyimiyle, “İtalyan futbolunun geç keşfettiği” 32 yaşındaki futbolcu, aynı zamanda futbol sahalarında az sayıdaki devrimci-sosyalist sporcunun da sembol ismi durumunda…

Aslında futbol ile devrimci bir güç gösterisi yapan, daha doğrusu ona politik bir içerik kazandıran tek tribün Livorno değil. İtalya’da tribün ile politik tutum her zaman daha açık bir ilişki içinde olmuş. 1999 yılında faşist tribünler Ultras İtalya adı altında birleşirken, 2001 yılında anti-faşist tribünler de “Fronte di Resistenza Ultras” adı altında kendi birliklerini kurmuşlar. Bu birlik içinde en öne çıkan isim Livorno; fakat Livorno dışında Empoli, Ternana, Ancona, Perugia, Genoa şehirlerinin tribünleri de ezici bir anti-faşist ve devrimci-sosyalist kitleye sahip. Resistenza Ultras, yayınladığı bildiride "günlük yaşantımızın her kesitinde milliyetçilik adı altında yapılan ırkçı ve faşist söylemlere karşı olarak tek düşünce tarzımız, her pazar düşmana aynı mesajı ve kronik düşünceyi göndermektir: İtalyan faşistleri asla özgür olamazlar!" diyerek, Avrupa gençliği içinde yeniden hortlayan neonazizme karşı militan duruşlarını tanımlamaktadır.

St. Pauli(Almanya)-->Millerntor

Dünya Tribünleri - Dünya Tribün Resimleri
Hamburg'un liman ve kerhaneler, barlar semtinin kahverengi-beyaz renkli şen kulübü FC Saint Pauli, kendine mahsus bir külttür. Taraftarlarının kararlı anti faşist tavrı, her partiden daha güvenilirdir. Millerntor tribünündeki -skordan bağımsız- neşeli hayat ve coşkulu destek, dillere destandır. 1910 doğumlu kulübü kült yapan, müthiş başarıları değil, futbolu sevme ve 'yorumlama' biçimiyle oluşturduğu bu kendine özgü kültürüdür.

St. Pauli, hep bir asansör hayatı yaşadı. 1977'den 2002'ye dek toplam 7 sezon oynadığı Bundesliga'ya 5 kez çıkıp düştü! 2002'deki son düşüş feci oldu. Büyük bir mali krize girdi. 2004 yılında kulüp, 3. Lig'den mahalli kümeye düşmemek için mücadele ediyordu. 36 ayda üç kat birden inip dibe vuran bir asansör: Yerli bir kült kulübü, Göztepe'yi hatırlatan bir irtifa kaybı. Fakat St. Pauli ruhu kendini gösterdi. Kulübün 'ortamından' gelen bir ekip, vaziyete el koydu. Genç takımın hocası Andreas Bergmann, takımı orta sıralara taşımayı başardı. Düşünün ki, o feci zamanda bile seyirci ortalaması 17 bindi!

St. Pauli için içelim

Başkan Corny Litmann'ın akıllı hamleleri de, mali açıdan da biraz nefes almalarını sağladı. Tiyatro yöneticisi Litmann, 'Almanya'nın ilk açık eşcinsel kulüp başkanı olmakla' övünüyor kendi adına değil, 2002 sonunda kriz koşullarında yönetimi üstlenmeden önce 25 yıl tribünden izlediği kulübü adına. 22 Ocak'ta Frankfurter Allgemeine'de yayımlanan söyleşisinde 'teknik olarak futboldan anlamadığını, zaten böylesinin iyi olduğunu' söylüyor: "Belki bir oyuncunun karakter olarak St. Pauli'ye uyup uymadığınısöyleyebilirim, fakat sportif kararları teknik yöneticiler vermeli." Litmann ve arkadaşları, belediyeden, sponsorlardan, olabilecek herkesten destek sağlamak için koştururken, St. Pauli ruhuna uygun kitlesel katılımlı kampanyalar da gerçekleştirildi. Örneğin 'Retter' (kurtarıcı) yazılı tişört kampanyası: Kulübü seven binlerce futbolsever, St. Pauli'nin kurtuluşuna katkıda bulunmak için bu tişörtlerden satın aldı. 'St. Pauli için içelim' eylemi ve bağış kampanyası, tam St. Pauli'likti! Hayat boyu kombine kart uygulaması, öyle. Bayern Münih'le ayarlanan dostluk maçı da, St. Pauli'ye maddi katkı sağladı ve kamuoyuna onun 'ehemmiyetini' hatırlattı. Litmann, "Kulübün sonsuz sayıda yaratıcı taraftarı var. Bu kampanyaların dışarıya dönük temsilini ben üstlendim ama aslında çok sayıda insanın katkısı var bu işlerde" diyor. 'Camianın potansiyelini harekete geçirme' fikrinin hakikat olmasıydı, St. Pauli'yi kurtarma kampanyası.

2. lig lideri Alemania Aachen'i bırakıp 9 yıl sonra St. Pauli'ye dönen Jens Scharping'in sözleri, nasıl havaya girildiğini gösteriyor: "O karıncalanmayı hissetmek, Millerntor'a çıkmanın şehvetli tadını yeniden almak istiyorum." Hırvatistan Milli Takımı'nda da forma giyen Bremenli Ivan Klasnic'in, 8 yıl oynadığı St. Pauli hakkında Kicker'e söylediklerini de ekleyelim: "St. Pauli özel bir kulüptür. Taraftarlara bir bakın, yeter: İşsizden banka müdürüne kadar, herkes yan yana. Millerntor'da ilişkiler aile gibidir. 2001'de Bremen'e geldiğimde, St. Pauli'yi gözlerimde yaşlarla terk etmiştim. Bir gün geri döner miyim, bilmem. St. Pauli'nin bir sonraki sene hangi ligde olacağını hiçbir zaman bilemezsiniz ki! Fakat kararım karar; yeter ki bir derece yapılabilirliği olsun, bu kulüp için tekrar oynayacağım. Çünkü St. Pauli mitosu beni de bırakmıyor bir türlü."

Sampdoria(İtalya)-->Ultras Tito




Ne Arjantinli taraftarlar, ne Yunanlı taraftarlar, ne de "you'll never walk alone" şarkısından başka hiçbir olayı olmayan Liverpool taraftarlarının ulaşamayacağı, taraftarlık bilincini dünya üstünde en iyi benimseyen, deplasman ile içsaha arasında hiçbir fark görmeyen Sampdoria tribünlerinin sözü geçen en büyük taraftar grubu.

Ultra kelime anlamı itibariyle "aşırı", "en uçtaki" ifadelerinin karşılığıdır...



Dünya tribün tarihinde isminde "ultras" ı ilk kullanan grup ise Sampdoria'nın lokomotif taraftar oluşumu UTC'dir yani "Ultras Tito Cucchiaroni"... 1960 lara dayanır bu grubun tarihi...

Grubun ismi 1958 ile 1963 arası Sampdoria forması giyen Tito lakaplı Arjantinli forvet Ernesto Bernardo Cucchiaroni'den gelmektedir..

Ne Milan'ın "Kızıl Tugaylar"'ı ne de Roma'nın "Ultras" grubu onların karşısında söz sahibi değildir..İtalya'nın en çok saygı duyulan,kendisinden en çok çekinilen taraftar grubudur..Gittikleri deplasmanlarda onlar stada alınmadan rakip takım seyircisi görmek mümkün değildir..1985'de Roma'nın Ultras grubuna hem de Roma'da attıkları meydan dayağı sonrası diğer tribünlerin korkulu rüyası haline gelmişlerdir..

Panathinaikos(Yunanistan)-->Gate 13



İngiliz futbol dergisi fourfourtwo'nun aralık sayısında Anton Rippon'un, Panathinaikos-Olympiakos derbisine ilişkin yazısı şu satırlarla başlıyor: "28 ağustos 2005, Yunanistan Ligi'nde yeni sezonun başladığı gün. şehrin Olimpiyat Stadyumu'nda ülkenin en heyecan verici futbol karşılaşması oynanıyor. Panathinaikos-Olympiakos, yani zengin ile fakir, sefil ile soyluların mücadelesinde gözlerini kan bürümüş 60 bin kişi toplanmış."
Panathinaikos ve Olympiakos kulüpleri arasındaki "ezeli" rekabet, tam seksen beş yıldır her geçen gün artarak devam ediyor. atina'da bu iki takım arasında oynanan maçlarda ortalık karışıyor, sporun ana unsurları olan dostluk ve centilmenliğin yerini şiddet ve küfür alıyor, kan gövdeyi götürüyor. yaşanan olayları, akdeniz insanının sıcakkanlılığıyla, çabuk öfkelenmesiyle bile açıklamak mümkün olmuyor.

Spireus Louis Stadı'nda en ateşli Panathinaikos taraftarlarının bulunduğu tribun.

Gate 7'deki Olympiakos taraftarlarına büyük üstünlük kurmuşlardır..

Aek, Olympiakos ve nefret ettikleri diğer yunan takımlarının oynadığı Avrupa maçlarına gidip, karşı takımı destekleyen taraftar grubu.,

Olympiakos ile aralarındaki rekabetin büyüklüğünü anlamak için bu olayı okumak yeterlidir..

"1995 yili Euroleague Final Four finaline Olympiakos (Panathinaikos'u yari finalde eleyerek) ve Real Madrid yukselmis, kupayi 73-61 lik skor ile Arvydas Sabonis'li Real Madrid kazanmistir. bunun uzerine yunan televizyonunda kisa bir sure sonra yayinlanan bir spor programina katilan panathinaikos takiminin yildizlarindan Fragiskos Alvertis programa Real Madrid formasi ve atkısı ile çıkmıştır"

Polis dövmeleri ve otobüs yakmalarıyla da ünlüdürler.

Çıkardıkları olaylardan ötürü kulüplerine yıllık yaklaşık 5 milyon euroya mal oldukları söylenir..Ancak onlar sadakatleri,kulüplerine olan bağımlılıkları,her şartta stadı doldurmaları ve kulüple ilgili ne ürün varsa almarıyla ünlüdürler..

Dünya Tribünleri - Dünya Tribün Resimleri

Olympiakos'a karşı öyle bir nefretleri vardır ki;bir kaç yıl önce Olympiakos'un ellerinden kaptığı iki eski futbolcuları kaleci Nikopolidis ve forvet Konstantinou'yu ölümle tehdit etme noktasına gelmişlerdir..Zaten Pao'da oynanan ilk Olympiakos maçında açtıkları pankartlarda yazılanları okumak bu nefreti anlamak için yeterlidir: "Bu gün para için kendini sattın,yarın sırada annen,karın ve çocuğun var" , "Sizler para için Atilla'nın Türkleri'nin tarafına bile geçersiniz"

Onları kısaca anlatmak için Yunanistan'ın çArşı'sı demek yeterlidir..Ancak göz ardı edilmemesi gereken bir nokta vardır..Nam sahibi bir tribün olmalarına rağmen "Deliler" adını verdikleri PAOK tribünlerinden korktukları su yüzüne çıkmış bir gerçektir..

Dünya Tribünleri - Dünya Tribün Resimleri
Vücut geliştirme Aerobic Fitness Pilates

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Vücut geliştirme Aerobic Fitness Pilates