Dünyanın en ünlü tenis turnuvasının yabancısıysanız, Wimbledon'da ne yenilip-içildiğini, neler yapıldığını öğrenmek için bu yazıyı okuyun! Bu turnuva sadece bir spor etkinliği değil adeta bir festival.
1877'den günümüze kadar devam eden ve dünyanın en eski tenis turnuvası unvanına sahip Wimbledon Tenis Turnuvası, bu yıl 22 Haziran-5 Temmuz arasında yapılıyor. Şampiyonanın ikinci günü, 23 Haziran'da, turnuvaya bileti olan şanslı kişilerden biri olarak ben de yola koyuldum. Birkaç gün öncesine kadar arkadaşlarım biletlerin internetteki değişik açık artırma sitelerinde 600 ila 1000 sterlin arasında olduğunu söyleyince, gözüme daha da kıymetli görünen biletimden başlayarak çantamı hazırladım. Wimbledon'a girerken ayrıca sol tarafta biletsizlerin girdiği bir kuyruğu da göreceksiniz. Bu kuyruk benim de sonradan öğrendiğime göre oldukça meşhurmuş ve de The Queue, yani 'kuyruk' olarak adlandırılıyormuş. Buraya bir gece önceden gelip kamp kurulması gerekiyor. Bu konuda uzmanlaşmış bir blog'da yazılanlara göre ilk 300 içinde olursanız, merkez ya da birinci kortta yer bulabiliyormuşsunuz. Southfields istasyonundan Wimbledon'a giden yolda pek çok firma kendi ürünlerini ücretsiz olarak dağıtıyor, elbette turnuva boyunca o yoldan geçenlerin sayısı düşünüldüğünde bu, etkili bir pazarlama yöntemi. Bu yolda ürünlerini dağıtan bir içecek firmasının ürününü ise Wimbledon'a varana kadar içmeniz ya da atmanız gerekiyor. Dışarıdan yiyecek içecek getirmek yasak olduğu için değil, o marka ürün resmi sponsorlar arasında olmadığı için! Özgür bir ülkede istediğim meşrubatı içerim diye düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Ticari anlaşmalar size hangi marka suyu içeceğinizi bile söylüyor. Kapıya geldiğinizde bilet kontrolünden sonra çantanızla birlikte güvenlik kontrolünden geçiyor ve Wimbledon'a ayak basmış oluyorsunuz.
Büyük bir piknik alanı gibi
Organizasyonun büyüklüğü ve başarısı ise işte burada bir kez daha ortaya çıkıyor. Wimbledon tıpkı küçük bir şehir gibi. Sokak lambalarının altına yerleştirilmiş harita ve bilgi veren panolardan yolunuzu bulamıyorsanız, şık ünifromalı pek çok hostes size yardımcı olmak için hazır. Merkez, birinci ve ikinci kortların dışındaki kortlara girmek için biletinizde bunun belirtilmesi lazım, ancak pek çok kişinin aldığı 'standing' (ayakta) biletlerle diğer 17 korttaki maçları kenarlarında ayakta ya da banklarda yer kaparak seyredebiliyorsunuz. Bu kortlarda ayrıca, erken saatlerde giderseniz ısınma turları yapan tenisçileri de görmek mümkün. Wimbledon, sadece bir spor etkinliği değil, adeta bir festival havasında yaşanıyor. Burada kendinizi sanki bir pikniğe, konsere gelmiş gibi hissediyorsunuz. Yemek stantlarında ise pizzadan sosisli sandviçe, dondurmadan şekerlemeye birçok seçenek var. Ama elbette en çok rağbet gören kremalı çilekler. Küçük plastik kaplarda satılan çilekler, üzerlerine dökülen kremayla daha da lezzet kazanıyor. Wimbledon süresince 27 ton çilek tüketilmesi de çileğin turnuvanın sembolleri arasında olmasını açıklıyor. İçeceklerde de aynı çeşitlilik sürüyor; şampanya, bira, kahve, çay, soğuk meşrubatlar arasında birincilik Britanyalıların favori yaz içkisi Pimms'in. Genelde sürahide hazırlanan, içine taze nane, portakal ve salatalık dilimleri de eklenen bu yaz kokteyli, Wimbledon'da herkesin elindeydi. "Bunlar bana göre değil, kendi yemeğimi yemek istiyorum," diyenler de vardı elbette turnuvada. Soğuk tutan çantalar içinde, bir piknik havasında evden hazırladıkları sandviçleri, meyveleri ve içecekleri ile oturdukları banklarda güneşin tadını çıkarıyorlardı. Öte yandan merkez kortun binasında yer alan restoran ve barlarda aristokrat kesim, şampanyalarını yudumluyordu. Yemek ve içmekten sıkıldım derseniz, sabah ve akşamüstleri canlı müzik konserleriyle keyifli vakti geçirebilir, Wimbledon'ın tarihini anlatan müzeyi gezebilir ya da hediyelik eşyaların satıldığı dükkâna göz atabilirsiniz. Wimbledon'ın soylu havası, kort içinde de korunmaya çalışılıyor halen. Bilindiği üzere yarışmacıların beyaz dışında bir renk giymeleri yasak. Top toplayan çocuklar ise gene Ralph Lauren tarafından tasarlanan lacivert kıyafetleri ile oldukça şıktı. Hakemler de krem ve lacivert kombinasyonları ile göz dolduruyorlardı. Tecrübeli izleyiciler ise güneş kremleri, şapkaları ve radyoları ile hazır ve nazırdı. Tenise, güneşe ve çileğe doymuş bir şekilde Wimbledon'dan ayrılırken çıkış görevlileri biletimi hayır kurumları için tekrar satmak isteyip istemediğimi sordu. Eğer kabul ederseniz, biletinizi elektronik bir alete okutuyorlar ve böylece biletiniz bir işe daha yaramış oluyor. Dönüş yolunda ise meşhur kuyruk, halen canlı ve uzundu. Wimbledon sadece tenis sevenler için değil tüm ailenizle keyifli bir gün geçirmeniz için tasarlanmış muhteşem bir proje, kaçırılmaması gereken bir deneyim.
Vücut geliştirme Aerobic Fitness Pilates
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Vücut geliştirme Aerobic Fitness Pilates